10 Eylül 2010 Cuma
ŞOK; Q7' YE NAZAR DEĞDİ
2012 Avrupa Futbol Şampiyonası Elemeleri için Portekiz Milli Takımı'na çağrılan ve takımının H Grubu'nda Güney Kıbrıs ve Norveç ile oynadığı karşılaşmalarda forma giyen Ricardo Quaresma'nın sakatlandığı ve Ankaragücü maçında forma giymesinin zor olduğu öğrenildi.
4-4 biten Güney Kıbrıs mücadelesinde 90 dakika sahada kalan Quaresma, 1-0 mağlup oldukları Norveç mücadelesinde de 84 dakika ülkesinin formasını taşıdı. Dün gece geç saatlerde İstanbul'a gelen ve bu sabah Beşiktaş'ın Nevzat Demir Tesisleri'nde yaptığı antrenmanda sadece yenileme çalışmaları yapan Quaresma'nın sol üst adalesinde sakatlığı olduğu ve Siyah Beyazlı takımın Spor Toto Süper Lig'de 11 Eylül günü oynayacağı Ankaragücü maçında forma giymesinin zor olduğu öğrenildi.
Ankaragücü maçı için yarın yapılacak son antrenmanda kontrollerden geçecek olan Portekizli futbolcunun kesin durumunun netleşeceği, ancak büyük bir ihtimalle Ankaragücü karşısında forma giyemeyeceği kaydedildi.
Öte yandan Siyah Beyazlı takımın teknik direktörü Bernd Schuster'in 16 Eylül'de UEFA Avrupa Ligi'nde CSKA Sofya maçı ve 19 Eylül'de Fenerbahçe ile yapılacak derbi karşılaşmasının düşünerek Quaresma'yı Ankaragücü mücadelesinde kadroya almamayı düşündüğü de ifade edildi.
4-4 biten Güney Kıbrıs mücadelesinde 90 dakika sahada kalan Quaresma, 1-0 mağlup oldukları Norveç mücadelesinde de 84 dakika ülkesinin formasını taşıdı. Dün gece geç saatlerde İstanbul'a gelen ve bu sabah Beşiktaş'ın Nevzat Demir Tesisleri'nde yaptığı antrenmanda sadece yenileme çalışmaları yapan Quaresma'nın sol üst adalesinde sakatlığı olduğu ve Siyah Beyazlı takımın Spor Toto Süper Lig'de 11 Eylül günü oynayacağı Ankaragücü maçında forma giymesinin zor olduğu öğrenildi.
Ankaragücü maçı için yarın yapılacak son antrenmanda kontrollerden geçecek olan Portekizli futbolcunun kesin durumunun netleşeceği, ancak büyük bir ihtimalle Ankaragücü karşısında forma giyemeyeceği kaydedildi.
Öte yandan Siyah Beyazlı takımın teknik direktörü Bernd Schuster'in 16 Eylül'de UEFA Avrupa Ligi'nde CSKA Sofya maçı ve 19 Eylül'de Fenerbahçe ile yapılacak derbi karşılaşmasının düşünerek Quaresma'yı Ankaragücü mücadelesinde kadroya almamayı düşündüğü de ifade edildi.
8 Eylül 2010 Çarşamba
90'lı Yıllardan Günümüze Kıymeti Bilinmeyen 20 Yabancı Oyuncu
KIYMETİ BİLİNMEYEN 20 YABANCI OYUNCU
(90'LI YILLARDAN GÜNÜMÜZE)
Yabancı futbolcular günümüzde takımlarımız içinde çok önemli işlevlere sahipler. 90 ve sonrasında 2 yabancı oyuncu kontejanının arttırılmasıyla ülkemize bir çok yabancı oyuncu geldi. 90'lar ve 2000'ler boyunca birçok iyi oyuncuyu da, ya biz anlayamadık, ya sabretmedik yada zorla kaçırttık...
Öncesinde listeye giremeyenlerden bazılarını yazayım, bunlar kötü oyuncular değildiler ama ya uyum sağlayamadılar ya da haklı sayılabilecek sebeplerle gönderildiler:
Fenerbahçe: Washington, Nicola Lazetic (yan resimde), Sergio, Fabiano Lima, Robert Enke, Fabio Luciano, Ivalio Petkov
Galatasaray: Sebastian Perez, Robert Spehar, Christian, Sergio Almaguer, Barry Venison, Brad Friedel, Roman Kosecki, Ulrich Van Gobbel, Cesar Prates
Beşiktaş: Marcus Münch, Amaral, Florin Maldrasanu, Jamel Sellami, Juanfran Garcia, Oliver Schafer, Miroslav Karhan, Pascal Nouma, Jaroslaw Bako, Stefan Kuntz
Trabzonspor: Runnar Lange, Karel Rada, Victor, Archil Arveladze
Diğer Kulüpler: Zelenka (Vestel Manisa), İbrahim Ba (Çaykur Rize), Mirza Varesanoviç (Bursaspor)
Ribery'yi klasman dışı tutuyorum. Taraftar da, kulüp de onun kıymetini bilmişti ama yöneticilerin acemiliği yüzünden elden uçtu. İstanbulspor'lu Salenko'yu sakatlık bitirdi, Alman kaleci Aumann ise geldiği sezonun sonunda futbolu bıraktı. Bunlar da klasman dışı. Bir başka klasman dışı tuttuğum isim ise Letchkov. Profesyonelliğie ayrıkırı hareketleri yüzünden uyarılınca tası tarağı toplayıp ülkesine kaçmıştı. Bunlar kıymeti bilinen ama çeşitli sebeplerden giden oyuncular.
Hakan Yakın ve Murat Yakın'ı ise (ikisinin de değeri bilinmemiştir) İsviçre milli takımında oynamalarına rağmen Türk asıllı oldukları için listeye dahil etmedim.
Bunlar ise maalesef değerini bilemediğimiz, hak etmediği halde gönderilen, haksızca eleştirilen ve Türkiye Lig'lerinde çok daha uzun süre oynamasını dileyebileceğimiz 20 iyi yabancı futbolcu...
20. Peter Van Vossen (İstanbulspor)
95-96 sezonunda Cem Uzan İstanbulspor'u satın aldığında kesenin ağzını açmış, bir çok iyi oyuncuyu takıma katmıştı. Oğuz, Aykut, Gökhan Keskin, Ömeroviç derken, Hollanda'dan da Van der Brom ve Van Vossen'i getirmişti. Peter Van Vossen, Beveren ve Anderlecht'te parlamış daha sonra Ajax'a transfer olmuştu. Düzenli olarak forma giymiyordu ama kumaşı belliydi. Hollanda Milli Takımı'nın 1994 Dünya Kupası kadrosundaydı. İstanbulspor'a geldiğinde sadece 16 maç oynadı. Ve bu 16 maçta da gayet iyi oynadı. 5 gol kaydetti, asistler yaptı, rakip defansı yıprattı. O zamanlar forvet ille de 25 gol atmalı diye bir düşünce tarzı olduğundan İstanbulspor'dan gönderildi. Tekniği makul, dayanıklılığı üst düzeyde bir oyuncuydu ve her Hollandalı gibi istikrarlıydı. İstanbulspor'dan gittikten sonra Rangers ve Feyenoord gibi iyi takımlarda uzun süre oynadı. Hollanda milli takımının 2000 Avrupa Kupası kadrosunda yer aldı. 31 kez milli olup 9 gol atan Van Vossen kesinlikle gönderilmemeliydi. Ligin iyi yabancılarından biriydi. Özellikle kaliteli yabancıların akın etmediği o günlerde...
19. Zlatko Yankov (Beşiktaş)
Yankov Bulgar futbolunun "Altın takımı"nın bir parçasıydı. 1994'te Dünya dördüncüsü olan takımın ortasahasında defansif meziyetleriyle önemli yer tutuyordu. Beşiktaş'a ilk geldiğinde pek çok yazar tarafından beğenilse de, daha sonraları nedense gözden düştü. Ayakları düzgün, tek pası iyi bilen, yerinde müdaheleler yapan bir ön-liberoydu. İkinci sezonundan sonra Beşiktaş'tan gönderildi ve Cem Uzan destekli Adanaspor onu kaptı. Yankov burada fazla dayanamadı ve ülkesine döndü. Yine Türkiye dönüp Gençlerbirliği ve Vanspor'da iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda maç oynadı. İkinci Türkiye seferini saymıyorum elbette ama Beşiktaş dönemlerinde gerçekten iyi oynuyordu. Neden gönderildi hiç de anlamadım ben. Nitekim gittikten sonra o bölgeye kimi aldılarsa tutmadı, taa Giunti'ye kadar hem de...
18. Zoran Mirkoviç (Fenerbahçe)
Zoran Mirkoviç, Atalanta'da yıldızı parlamış, daha sonra da Juventus'a transfer olmuş bir oyuncuydu. 2 sene formasını giydiği Juventus'ta genelde yedek kalmış ve sadece 27 maça çıkmıştı. Fenerbahçe'ye geldiğinde, Türkiye liglerinde en iyi markaj yapan adam olarak anılmaya başladı. Hırslı futbolu ve topa girmeye korkmayan mentalitesiyle Fenerbahçe'nin şampiyonluk kazanmasına yardımcı oldu. Yugoslavya takımında banko forma giymeye başlamıştı. İki sezon başarılı geçti ama üçüncü sezon takım halinde başarısız geçince, oyuncu kıyımı yaşandı. Pekçok iyi oyuncuyla beraber o da haksız bir şekilde kapı dışarı edildi. Partizan'a geçti ve futbolu burada bıraktı. Şu an mücadele eden oyuncu arayan Fenerbahçeliler için faydalı bir oyuncuydu. Türk Ligi'nde daha uzun süre forma giyebilecek performansı göstermişti açıkçası.
17. Alvaro Del Solar (Beşiktaş)
Perulu futbolcu Del Solar, Beşiktaş'a geldiğinde ilk maçlarda oldukça beğenilmişti. Ben de beğenmiştim ama takım kötü gidiyordu. Takım kötü gittikçe futbol bilgisinden şüphe ettiğim bazı adamlar Del Solar'ı da eleştirmeye başladılar. Del Solar ahım şahım bir futbolcu değildi ama tam bir görev adamıydı. Çok koşuyor, az top kaptırıyordu. Bölgesinin kilit özelliklerinden biri de bu. Defansif orta saha oynayan adam bunu yapmalı. Ama bazıları ondan 40-50 metrelik paslar atmasını bekledi demek ki. Del Solar da bu koşullarda takımda sadece bir sezon kaldı ve ertesi sezon gönderildi. Ofansif orta saha da oynayabilen, kaliteli bir oyuncu daha böylece harcanıyordu Beşiktaş'ta...
16. Falko Götz (Galatasaray)
Falko Götz, Galatasaray'a Köln'den gelmişti. Derwall'in yardımlarıyla Galatasaray kaliteli bir defans oyuncusuna kavuşmuştu. Yıl ise 1992'ydi. Doğu Almanya'nın Yugoslavya ile yaptığı maçta bilerek kırmızı kart yiyip, Batı Almanya'ya iltica ettiği için Dünya futbolunda tanınıyordu. Libero mevkinde oynayan Falko geldiği andan itibaren Galatasaray'da oldukça iyi oynamaya ve herkesin takdir ettiği bir defans oyuncusu olmaya başlamıştı. İleri çıkıp attığı goller de ayrı bir artısıydı. İki sene Galatasaray'da kaldı ve 1993-94'te şampiyonluk yaşadı. Kontratının bitimine 4 ay kala yeni kontrat isteyince, yönetim buna yanaşmadı. Bu yüzden Götz ile Galatasaray arasında gerilim başladı. Yöneticiler onur meselesi yapıp geri adım atmayınca, Bundesliga'ya geri dönmüştür. 3 sene daha aktif futbol oynamıştır. Yöneticiler yüzünden Türkiye'den erken kopmuştur.
15. Mattias Asper (Beşiktaş)
Asper, Daum'un isteğiyle Beşiktaş'a getirilmişti. Ama o dönem Beşiktaş iki yabancı kaleciye sahipti. Diğer kaleci kariyeri daha iyi görünen Thomas Mhyre'ydi. Daum'un tercihi Mhyre'den yana oldu. Ama bu karar kesinlikle yanlış karardı bana göre. Asper sonradan oyuna girdiği her maçta 2-3 önemli kurtarış yapıyordu. Mhyre ise adeta hatıraları ile oynuyor ve "kumbara" goller yiyordu. Daha sonra 2008 Avrupa Kupası elemelerinde bize hediye ettiği bir de gol var, onun için teşekkür ederiz. Ama Matthias Asper gibi, çok daha iyi bir kaleciyi harcattığı için teşekkür edemeyeceğim. Daum kaleci tercihini her zamanki gibi yanlış yaptı ve sonucunda Beşiktaş o sene ligde başarısız oldu ve Daum da başka bir takıma geçti. Asper de sezon sonunda Beşiktaş'tan ayrıldı. Sonra Daum gittiği Austria Wien takımında kimi transfer etmek istese beğenirsiniz? Mhyre'yi değil tabi, Asper'i. Madem Asper'i tercih ediyordun da niye oynatmadın yahu? Bunu hiç anlayamadım bugüne kadar. Beşiktaş kalesi son yıllarda takıma gelmiş en iyi kaleciyi kaybetti. Asper günümüz Rüştü'sünden, Hakan'ınından, geçmiş senelerde yer alan Runje'lerden falan çok daha iyi bir kaleciydi...
14. Sergiy Rebrov (Fenerbahçe)
Sergiy Rebrov Dinamo Kiev'in altın çocuğuydu. Shevchenko ile birlikte iyi bir eküri olan Sergiy, büyük transfer ücretleriyle Tottenham'a geçmişti. Burada 60 maçta 10 gol atması yeterli bulunmamış ve yıldız oyuncu ikinci sezonunun devre arasında Fenerbahçe'nin yolunu tutmuştu. Fener'in çalkantılı dönemlerinden birine denk gelen Rebrov ilk sene çok ahım şahım oynamasa da katkıda bulunmuştu. İkinci sene ise forvetten çok 10 numara'da, yani forvet arkası gibi oynatılmıştı, zaten Dinamo Kiev'de de böyle onardı. Araya bir sakatlık girdi. Sezon sonlarına doğru ise altın yedek oldu. Sonradan oyuna girdiği maçlarda oyunun gidişatını değiştirecek hareketler yaptı. Önemli goller kaydetti. Sezon sonunda gönderilmesi gündeme geldiğinde, Daum kalmasını isterim aslında ama yabancı kontejanı yüzünden gönderiyoruz gibi bir açıklama yapmıştı. O an için uygun karar gibi görünse de bir sezon daha kalsa, Dinamo Kiev'deki Rebrov'u görebilirdik gerçekten. Fener'den sonra West Ham ve Dinamo Kiev'de oynadı. Bir ön-eleme turunda Fenerbahçe'yi eleyen Dinamo Kiev'in ilk 11'inde taraftarlara çok çektirdi. İki maçta da iyi performans gösterdi. En son Rus Ligi'nde şampiyon olan Rubin Kazan kadrosunda yer alıyordu.
13. Ronny Johnsen (Beşiktaş)
Gönderilmesine en kızdığım adamlardan biridir Johnsen. 95-96 sezonunda Beşiktaş'a geldiğinde birçok "bilgili!" spor yazarı "bu adam topçu mu yahu" diye görüş belirtiyorlardı. Gösteriş ve istikrarlı oynamanın takdir görmediği bir ülkede futbol izliyoruz maalesef. Adam mücadelesini eder, topunu kapıp yanındakine atarsa, o kötü futbolcudur! İlle de 60 metre pas çıkaracak, rövaşata ile defanstan uzaklaştıracak. Aynı zamanda da kale içinden her maç beş tane gol çıkaracak! Bunları yapan buluyorsanız, o adam ya atlara verilen doping maddelerinden aldı, ya da dünya dışından geldi. Bunları yapamadığı için Johnsen takımdan gönderildi. Peki Johnsen kendine hangi takımı buldu? Manchester United'ı. Futbol dahisi kurt teknik adam Alex Ferguson onu kadrosuna kattı ve sıkça da şans verdi. 1996-2002 yılları arasında takıma kaptanlık bile yapan Ronny, daha sonra Aston Villa'da da başarılı oldu. Daha sonra iyice yaşlandığında Newcastle'a geçti. Orada bile başarısız olmadı. Defalarca Norveç milli takımı forması giydi. İşte bizim toptan anlayan o yazarlarımız da Ronny Johnsen'in gidişine kına yakmadılar maalesef. Hâlâ iddia edip dururlar bazıları "o adam nasıl Manchester'da oynadı anlamıyorum" diye. Anlamazsın tabi...
12. Kevin Campbell (Trabzonspor)
Kevin Campbell'ın Trabzon hikayesi de bana hüzün verir ve üzülürüm. Yıllarca Arsenal ve Nottingham Forest forması giyerek kendini kanıtlamış bir isimdi. Belki bir macera, belki de daha kuvvetli bir geri dönüş için Türkiye'ye geldi. Yırtıcı santrafor prototiplerinden birisiydi. Güçlü, hızlı ve seriydi. Gol vuruşları mükemmel değildi ama üç maçta bir gol atardı. Trabzon'a geldiği ilk sene vasat bir oyun çıkardı ama Trabzon onun için sabretti. Premier Lig'deki maçlarını takip ediyorduk daha önceden zaten. Sene sonunda tam açılmış ve goller de bulmaya başlamıştı ki, kulüp başkanı Mehmet Ali Yılmaz'ın densiz açıklamaları ile kulüpten soğudu. Mehmet Ali Yılmaz "Biz bunu Gol Makinesi diye aldık, çamaşır makinesi çıktı" ve "Bizim rengi bozuk bir yamyam oyuncumuz" var diye son derece yersiz ve sevimlilikten uzak açıklamalarından usandı (bunları söylerken espri yapıyorum sanıyor ve sırıtıyordu TV'lerde) ve İngiltere'ye geri döndü. Everton formasıyla iyi maçlar çıkardı. Türkiye'nin de hanesine yazılan bu ırkçı yakıştırmalar ise iyi bir oyuncuyu ligimizden kopardı. Yazık da oldu...
11. Mario Jardel (Galatasaray)
Mario Jardel Galatasaray'a Avrupa Gol Kralı ünvanıyla gelmişti. Porto formasıyla 125 maçta 130 gol atmıştı. 2000-01 sezonunda Türkiye'ye son UEFA Şampiyonu Galatasaray'a geldiğinde herkes büyük transferi konuşuyordu. Bonservisin bir kısmını Telsim ve Cem Uzan karşılamıştı. Galatasaray formasıyla Süper Kupa finaline çıktı, golünü de attı. Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayan takımın forvetiydi. 24 maçta 22 gol atarak çok iyi bir performans gösterdi. Avrupa Kupaları ile birlikte 34 gole ulaşmıştır. Fakat yavaş olması ve oyunun büyük bölümünde kaybolması nedeniyle eleştirildi. Karısının eski bir porno yıldızı olması da Türkiye'de başını ağrıtan bir etken oldu. Takım adına istatistiksel olarak iyi işler yaptı ama günümüz futboluna uyulmayacağı düşünülüyordu. Benim görüşüm de bu yönde aslında. Jardel gibi durarak oynayan bir oyuncuysan, markajın kolay olur ve uzun vadede başarılı olamazsın. Yine de bunca yıl, bunca gol atan bir oyuncu gördermek de üzücü. O yüzden Galatsaray taraftarının taktığı lâkapla "Süper Mario Jardel"i listede orta sıralara koyuyorum. Galatasaray bu oyuncunun stilini biliyordu yada ününe kandı. Ya hiç almayacaktı, yada alıp kadrosunda tutacaktı. 35 gol attığı bir sezonun ardından takımdan uzaklaştırılmak haksızlık olsa gerek... Bu arada Jardel daha sonra gittiği Sporting'de 49 maçta 53 gol attı ama sonra sakatlanınca Ancona, Bolton, Newell's, Alaves, Goias, Beira-Mar ve Anorthosis gibi takımlarda hiç başarılı olamadı. Şu an Avustralya liginde top koşturuyor ve 31 maçta sadece 1 golü var...
10. Manuel Dimas (Fenerbahçe)
Yine çok kızdığım gönderiş hikayelerinden biri. Fenerbahçe'ye geldiği andan itibaren iyi futbol sergiledi Dimas. Portekiz milli takımının da sol bekiydi. Fuleli adımları ve iyi tekniğiyle işe yarıyordu. Ayrıca Juventus gibi bir dünya devinden transfer edilmişti. Ama o sene Fener yöneticileri Türk milli takımının iskeletini Fenerbahçe oluştursun hevesine girip, Ogün ve Abdullah'ı transfer ettiler, Dimas'a yol verdiler. Aynı mevkide oynayan Abdullah Ercan elbet iyi oyuncuydu. 3 sezon Fenerbahçe'de kaldı ve sadece son sezonunda iyi oynadı. O sezon da onu yolladılar. Dimas ise Standart Liege'ye gitti ve kariyerine orada devam etti. Portekiz milli takımının sol beki olmaya da devam etti. Standart Liege antrenörünün dediğini hatırlıyorum; "Fenerbahçe o kadar iyi bir takım mı ki, Dimas'ı istememiş" diyordu. Evet, o zaman Fener'i Avrupa'da pek tanıyan yoktu. Dimas ise gelmiş iyi yabancılardan biriydi. Haksız bir şekilde gönderildi.
9. Kennet Andersson (Fenerbahçe)
Kennet Andersson yıllardır Türk futbolseverin takip ettiği bir futbolcuydu. Dünya'da üç beş tane olan pivot santrafor modelindeydi. Hava toplarında etkili, fizik olarak kuvvetli. Fenerbahçe'nin Hakan Şükür'ü olmaya gelmişti. İlk sezonun ilk yarısında 10 gol kaydetti ve çok da iyi oynadı. Fenerbahçe taraftarı da onu sevmişti. Sonra ayağı kırıldı ve sezonu kapattı. İkinci sezon ise "eski Andersson değil, kötü oynuyor, gönderilsin" homurdanmaları mevcuttu. Aslında kötü falan oynamıyordu Andersson. Yine her hava topunu indiriyor ve mücadele ediyordu. Ama bizim basınımız ikinci sezonunda adama emekli muamelesi yapmaya başladı ki, çok da boğuşuyordu rakip defansla. Gitsin, gitsin dendi ve gitti. Şimdi ise hakkında "bir kısım sadece iyiydi" derken, bir kısım "yok yahu oynamadı hiç" diyor. Halbuki Andersson hep iyiydi. 73 maçta 19 gol atması yeterliydi onun için. Çünkü asistik forvetti ve defansı yoruyordu. Hava toplarında da etkiliydi. Millet istatistiğe takıldı. 34 yaşında gönderilmesi haklıydı belki ama yapılan eleştiriler haksızdı...
8. Tijiani Babangida (Gençlerbirliği)
Sen ki Gençlerbirliği'sin ve Babangida gibi bir adamı kadrona kiralamayı beceriyorsun. Babangida Şampiyonlar Ligi'ni alan Ajax takımının banko adamıydı ve fırtına gibi kanattan inerdi. Sağ kanatta daha iyi bir ofansif oynuncu düşünemezdiniz o senelerde. Gençlerbirliği'ne zaten Ajax'tan kiralandı. Belki de kendini bulması için. Babangida oynadığı maçlarda dört büyüklerde dahil herkesi dağıttı. Çok hızlı oluşunun yanı sıra, tekniği de fena değildi. Sezon sonunda Alex ile asist krallığını paylaşmıştı. Ama kiralık anlaşması bitince, Gençlerbirliği oyuncunun peşine düşmemeyi kararlaştırdı. Belki de İlhan Cavcav'ın esnaf zihniyetiyle "daha sonra para etmez bu" denmişti ve kulübe kazandırılmamıştı. 2001-02 sezonunda geldiği Türkiye'den sezon bitince ayrıldı. 2002 Dünya Kupası'nda Nijerya kadrosunda yer aldı. Gençlerbirliği onun kıymetini bilemedi. 29 yaşında oluşuna alandı. Ben onu daha fazla izlemek isterdim açıkçası...
7. Marijan Mrmic (Beşiktaş)
Mrmic, Aumann ve Fevzi fiyaskolarının ardından Beşiktaş'a gelmişti. Hırvat milli takımının ikinci kalecisi konumundaydı ama bence birinci kaleci Ladiç'ten daha iyiydi. Beşiktaş'a geldiğinde gerçekten çok iyi maçlar çıkardı. İki sezon boyunca 51 maça çıktı ve Beşiktaş kalesi döneminin en rahat sezonlarını yaşadı. İyi bir fiziği, kendinden emin bir duruşu vardı. Yeri gelince köşe kapatır, yeri gelince uçardı. Ama bazılarına çok da sempatik gelmedi, çünkü kaleci dediğin direkten direğe uçmalı, "artist" olmalıydı onlara göre. Mrmiç'i hiç anlamadılar, iyi kaleci olduğunu da anlamadılar ki, sadece iki sezon geçtikten sonra hiçbir hatası yokken Beşiktaş'tan uzaklaştırdılar. Toshack yabancı hakkını kaleye kullanmak istemiyormuş! Garip, adam son 10-15 yılda Türkiye Ligi'ne gelmiş en iyi kalecilerden biriydi aslında.
6. Emil Kostadinov (Fenerbahçe)
Kostadinov Fener'e geldiğinde büyük yıldızdı. Kariyerinde Bayern Münih, Deportivo ve Porto gibi zamanın kuvvetli takımlarının ismi vardı. Ayrıca 1994'te Dünya Kupası'nda dördüncü olan takımın forvetiydi. Bazen forvetin tam ortasında, bazen de sağ kanada yakın oynardı. Süratliydi, iyi çalım atardı ve de gol vuruşları da kötü değildi. Fenerbahçe'ye geldiğinde en büyük problem 3+1 yabancı kontejanıydı. Uche ve Högh'ü bozma riskini alamıyordu antrenör. Okocha zaten takımın yıldızıydı. Kabak burada Kostadinov'a patladı. Fenerbaçhe'deki zamanının çoğunu yedek kulübesinde geçirdi. 4-0 mağlupken ikinci yarıda oyuna girdiği ve hat-trick yaparak skoru 4-3'e getirdiği ama Fenerbahçe'nin kazanamadığı Trabzon maçı en akılda kalıcı maçıdır. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi maçlarında ise direk oynadı. Hatta şu efsanevi Manchester United galibiyetinde oynuyordu. Ertesi sene yabancı kontejanı 4 olarak belirlenmesine rağmen, Kostadinov yollandı. 28 lig maçında 8 gol atabilmişti ama kalitesini oynadığı her maçta gösteriyordu. İlk 11'de düzenli oynasa daha iyisini becerebilirdi. Sezon sonunda Fener onu Meksika'ya yolladı maalesef. Sadece taraftarına yeni transfer sunabilmek uğruna.
5. Brian Steen Nielsen (Fenerbahçe)
İşte hiç anlamadığım bir gönderiliş hikayesi de budur. Gerçi kendi istedi ama Brian Steen Nielsen kendine gerekli değerin verilmediğini düşüyordu. Danimarka milli takımında defansif orta saha görevinde bulunan bir oyuncuydu. Fenerbahçe'de ise o mevkide başarılı oyuncular vardı. O yüzden sol açık ve ender olarak da sol bek olarak görev aldı. Eksiksiz olarak oynadığı her maçta başarılı oldu. Rüzgar gibi kanada iner, sonra da geriye yerden bıraktığı paslarla çok iyi asistler yapardı. Sert de şutlar vururdu. Yine istikrar bizimkilere yaramadı. Satmaya karar verdiler nedense. Danimarka milli takımı daha bir sene önce Avrupa şampiyonu olmuştu. 1993'te Nielsen bize gelmişti. O takımın bir sene sonraki ilk 11'inde oynuyordu. Kalitesi Danimarka'da kabul edilmişti. Zaten Fenerbahçe'den dönünce yıllarca Danimarka milli takımında oynadı. 2002 Dünya Kupası kadrosunda bile yer aldı. Çok yaşlanıncaya kadar oynadı. Sol kanatı müthiş kullanan sarı fırtına Nielsen'in değerini bilemedik, küstürüp kaçırdık.
4. Federico Giunti (Beşiktaş)
Feederico Giunti çok önemli bir oyuncuydu. Milan'da yıllarca yedek bekledikten sonra Beşiktaş'ın yolunu tutmuştu. Başta ben de dudak bükmüştüm ama daha sonra izledikçe adamın kalitesini anladım. Ön-libero'da oynayan Giunti toplara, hem de ilk toplara sağlam basar, mümkün olduğunda mücadele ederdi. Pası, şutu da vasatın üzerindeydi. Ama en önemlisi bu adamın oyunu okuyuşu önemliydi. Zago-Ronaldo ve Giunti tandemi Beşiktaş'ın o sene şampiyon olmasını sağlamıştı. Nedense ikinci sezonunun sonunda o da gözden çıkarılmıştı. Süper bir adamdı bana göre. Ortasahaya bir defansif orta saha arıyorsanız, Giunti'den iyisi yoktu o dönem. Sebebini bilemediğim bir şekilde Brescia'nın yolunu tuttu. Belki de ikinci sezon kaçan şampiyonluğun etkisiyle yönetim bir değişim havası estirmek istemişti. Ama bu değişme kurban edilecek son adam Giunti olmalıydı. Beşiktaş Giunti'yi satarak kendi kuyusunu kazdı. O günden beri bir Ernst geldi ama o da Giunti değil.
3. Vioriel Moldovan (Fenerbahçe)
İşte bu adamın gönderilişini hiç anlamamışımdır. Viorel Moldovan Fenerbahçe'ye geldiği ilk senenin ilk yarısında sadece 1 gol atabilmişti. Ama ben iyi bir adam olduğunu anlamıştım. Çapraz koşularla defansı üstüne çekiyor, arkasından gelecek oyunculara büyük boşluklar yaratıyordu. Mücadeleci ve koşan bir oyuncuydu. Sezonun ikinci yarısında tam 18 gol atarak sezonu 19 golle tamamladı ve herkes o sezon boyunca Moldovan'ın adını konuştu. İkinci sezonunda da parlak performansını devam ettirdi. Baliç ile iyi bir forvet ikilisi oldular. 15 gol de bu sezon attı. Romanya milli takımının da banko santraforuydu. 1994 Dünya Kupası, 1996 Avrupa Kupası, 1998 Dünya Kupası, 2000 Avrupa Kupası ve 2002 Dünya Kupası boyunca da Romanya milli takımının santraforluğunu yaptı. Tüm bu başarılara rağmen nedense sezon sonunda Nantes'e satıldı ve Viorel gollerine orada da devam etti. Moldovan gol atmış diye haber gelir, Fenerbahçe'li olan ben de "ah be niye sattık şu adamı diye düşünürdüm hep". Sahi niye sattık biz bu adamı?
2. Felipe (Galatasaray)
20 kişilik listemdeki üçüncü Galatasaray'lı oyuncunun Felipe olması şaşırtıcı değil. Galatasaray Hagi, Popescu, Filipescu ile 5-6 seneyi kapadı zaten. Bu oyunculara diyecek lâf yok. Hepsi de el üstünde tutuldu. Ondan sonra gelenler ise listeye giremeyecek kadar kalitesizlerdi. Jardel'i satıp, alınan bir avuç yabancı forma giymeden gittiler. Skora değil, spora bakarsak Jardel'in gidişi haklı sayılabilir aslında. Ama Felipe öyle mi? Felipe geldiğinde kıvrak bilek hareketleriyle Galatasaray seyircisinin ilgisini çekmişti. Zaman zaman Brezilya milli takımında da oynayan oyuncu, Sergen'in Türk versiyonu olarak anılmaya başlamıştı. Ama bizim otoriter Fatih Terim ona pres yapma görevi verdi. Koşmayana yer yok felsefesini, pres yapmayana yer yok sanan Terim (ne hikmetse Colin Kazım'ı oynatıyordu milli takımda) onu harcadı bir anlamda. Çünkü bana göre Alex'ten daha iyi bir adam olabilirdi kalsaydı. Kaldığı kısa sürede iyi istatistiklere ulaşmıştı zaten. Bu adamı daha çok izleyebilirdik yani. Galatasaraylı pekçok dostum gidişine üzgün bu adamın. Kıymeti bilinmedi bence de...
1. Ariel Ortega (Fenerbahçe)
Listeyi yaparken 1 numaram banko belliydi. Fenerbahçe'li olmamla da bir alakası yok. Bu adam ki Messi piyasada yokken, Maradona'nın veliahtı kabul edilen adamdı. Üç Dünya Kupası'nda forma giymişti. 97 kez Arjantin milli olmuştu. Müthiş bir tekniği vardı. Karşı defansı hallaç pamuğu gibi silkeler, müthiş çalımlar basardı. Hızlıydı da. Belki de yerine oynayabilecek 10 tane adam varken, o Arjantin milli takımında 10 numaranın sahibiydi. O, Ortega'ydı. Benim de o dönemlerde en sevdiğim futbolcuydu. Geldiğinde havalara uçmuştum. Ama gelir gelmez, Lorant onu yedek bıraktı. Disiplinli Alman ya! Şampiyonlar Ligi ön-elemesinde Feyenoord'a karşı bile oynatmadı.Daha sonra Fener'e gelen, Feyenoord'lu Hooijdonk "anlaşılmazdı" diyor; "Biz o oynayacak, nasıl önlem alırız diye düşünürken, antrenörü onu oynatmadı." Daha sonra Ortega ligde oynadı. Her takım ona karşı iki markajcı verdi. Buna rağmen kötü oynamadı. Beklendiği kadar iyi gitmiyordu takım, o da biraz eski performansının altındaydı. Yine de kırmızı kart görmesine rağmen 1 de gol attığı 6-0'lık Galatasaray mağlubiyetinde kapıyı aralayan oyuncu olmuştu. Sürekli eleştiren basın ve biraz da kendi havai kişiliği yüzünden Ortega'yı kaybettik. Sadece 15 maç oynamış ve 5 gol atmışken, Ortega kaçtı ve geri dönmedi. Bu ne ona yaradı, ne de Fenerbahçe'ye. 1,5 yıl men cezası yedi. Bu süre içinde bocaladı ve alkolik olup tedavi gördü. Ama gidişinin en büyük sorumlusu onu sürekli yedek bırakan Werner Lorant'tı elbette. Adamı kaçırdık en sonunda. Hiçbir Fener taraftarı onu suçlamadı şimdiye kadar, suçu hep kendimizde aradık ve bunu yapmak haklıydık da. Sonuçta Ortega için yanlışlıkla (!) "Korkak Tavuk Ortega" diye pankartlar açan taraftar bizimkilerdi. Biraz daha suyuna gidilse, Hagi'nin Galatasaray için yaptıklarını Fenerbahçe için yapabilecek yeteneğe sahipti kesinlikle. Fener taraftarının içindeki en büyük yaralardan biridir Ortega.
Gözden kaçanlar olmuştur belki ama listem bu şekilde işte...
(90'LI YILLARDAN GÜNÜMÜZE)
Yabancı futbolcular günümüzde takımlarımız içinde çok önemli işlevlere sahipler. 90 ve sonrasında 2 yabancı oyuncu kontejanının arttırılmasıyla ülkemize bir çok yabancı oyuncu geldi. 90'lar ve 2000'ler boyunca birçok iyi oyuncuyu da, ya biz anlayamadık, ya sabretmedik yada zorla kaçırttık...
Öncesinde listeye giremeyenlerden bazılarını yazayım, bunlar kötü oyuncular değildiler ama ya uyum sağlayamadılar ya da haklı sayılabilecek sebeplerle gönderildiler:
Fenerbahçe: Washington, Nicola Lazetic (yan resimde), Sergio, Fabiano Lima, Robert Enke, Fabio Luciano, Ivalio Petkov
Galatasaray: Sebastian Perez, Robert Spehar, Christian, Sergio Almaguer, Barry Venison, Brad Friedel, Roman Kosecki, Ulrich Van Gobbel, Cesar Prates
Beşiktaş: Marcus Münch, Amaral, Florin Maldrasanu, Jamel Sellami, Juanfran Garcia, Oliver Schafer, Miroslav Karhan, Pascal Nouma, Jaroslaw Bako, Stefan Kuntz
Trabzonspor: Runnar Lange, Karel Rada, Victor, Archil Arveladze
Diğer Kulüpler: Zelenka (Vestel Manisa), İbrahim Ba (Çaykur Rize), Mirza Varesanoviç (Bursaspor)
Ribery'yi klasman dışı tutuyorum. Taraftar da, kulüp de onun kıymetini bilmişti ama yöneticilerin acemiliği yüzünden elden uçtu. İstanbulspor'lu Salenko'yu sakatlık bitirdi, Alman kaleci Aumann ise geldiği sezonun sonunda futbolu bıraktı. Bunlar da klasman dışı. Bir başka klasman dışı tuttuğum isim ise Letchkov. Profesyonelliğie ayrıkırı hareketleri yüzünden uyarılınca tası tarağı toplayıp ülkesine kaçmıştı. Bunlar kıymeti bilinen ama çeşitli sebeplerden giden oyuncular.
Hakan Yakın ve Murat Yakın'ı ise (ikisinin de değeri bilinmemiştir) İsviçre milli takımında oynamalarına rağmen Türk asıllı oldukları için listeye dahil etmedim.
Bunlar ise maalesef değerini bilemediğimiz, hak etmediği halde gönderilen, haksızca eleştirilen ve Türkiye Lig'lerinde çok daha uzun süre oynamasını dileyebileceğimiz 20 iyi yabancı futbolcu...
20. Peter Van Vossen (İstanbulspor)
95-96 sezonunda Cem Uzan İstanbulspor'u satın aldığında kesenin ağzını açmış, bir çok iyi oyuncuyu takıma katmıştı. Oğuz, Aykut, Gökhan Keskin, Ömeroviç derken, Hollanda'dan da Van der Brom ve Van Vossen'i getirmişti. Peter Van Vossen, Beveren ve Anderlecht'te parlamış daha sonra Ajax'a transfer olmuştu. Düzenli olarak forma giymiyordu ama kumaşı belliydi. Hollanda Milli Takımı'nın 1994 Dünya Kupası kadrosundaydı. İstanbulspor'a geldiğinde sadece 16 maç oynadı. Ve bu 16 maçta da gayet iyi oynadı. 5 gol kaydetti, asistler yaptı, rakip defansı yıprattı. O zamanlar forvet ille de 25 gol atmalı diye bir düşünce tarzı olduğundan İstanbulspor'dan gönderildi. Tekniği makul, dayanıklılığı üst düzeyde bir oyuncuydu ve her Hollandalı gibi istikrarlıydı. İstanbulspor'dan gittikten sonra Rangers ve Feyenoord gibi iyi takımlarda uzun süre oynadı. Hollanda milli takımının 2000 Avrupa Kupası kadrosunda yer aldı. 31 kez milli olup 9 gol atan Van Vossen kesinlikle gönderilmemeliydi. Ligin iyi yabancılarından biriydi. Özellikle kaliteli yabancıların akın etmediği o günlerde...
19. Zlatko Yankov (Beşiktaş)
Yankov Bulgar futbolunun "Altın takımı"nın bir parçasıydı. 1994'te Dünya dördüncüsü olan takımın ortasahasında defansif meziyetleriyle önemli yer tutuyordu. Beşiktaş'a ilk geldiğinde pek çok yazar tarafından beğenilse de, daha sonraları nedense gözden düştü. Ayakları düzgün, tek pası iyi bilen, yerinde müdaheleler yapan bir ön-liberoydu. İkinci sezonundan sonra Beşiktaş'tan gönderildi ve Cem Uzan destekli Adanaspor onu kaptı. Yankov burada fazla dayanamadı ve ülkesine döndü. Yine Türkiye dönüp Gençlerbirliği ve Vanspor'da iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda maç oynadı. İkinci Türkiye seferini saymıyorum elbette ama Beşiktaş dönemlerinde gerçekten iyi oynuyordu. Neden gönderildi hiç de anlamadım ben. Nitekim gittikten sonra o bölgeye kimi aldılarsa tutmadı, taa Giunti'ye kadar hem de...
18. Zoran Mirkoviç (Fenerbahçe)
Zoran Mirkoviç, Atalanta'da yıldızı parlamış, daha sonra da Juventus'a transfer olmuş bir oyuncuydu. 2 sene formasını giydiği Juventus'ta genelde yedek kalmış ve sadece 27 maça çıkmıştı. Fenerbahçe'ye geldiğinde, Türkiye liglerinde en iyi markaj yapan adam olarak anılmaya başladı. Hırslı futbolu ve topa girmeye korkmayan mentalitesiyle Fenerbahçe'nin şampiyonluk kazanmasına yardımcı oldu. Yugoslavya takımında banko forma giymeye başlamıştı. İki sezon başarılı geçti ama üçüncü sezon takım halinde başarısız geçince, oyuncu kıyımı yaşandı. Pekçok iyi oyuncuyla beraber o da haksız bir şekilde kapı dışarı edildi. Partizan'a geçti ve futbolu burada bıraktı. Şu an mücadele eden oyuncu arayan Fenerbahçeliler için faydalı bir oyuncuydu. Türk Ligi'nde daha uzun süre forma giyebilecek performansı göstermişti açıkçası.
17. Alvaro Del Solar (Beşiktaş)
Perulu futbolcu Del Solar, Beşiktaş'a geldiğinde ilk maçlarda oldukça beğenilmişti. Ben de beğenmiştim ama takım kötü gidiyordu. Takım kötü gittikçe futbol bilgisinden şüphe ettiğim bazı adamlar Del Solar'ı da eleştirmeye başladılar. Del Solar ahım şahım bir futbolcu değildi ama tam bir görev adamıydı. Çok koşuyor, az top kaptırıyordu. Bölgesinin kilit özelliklerinden biri de bu. Defansif orta saha oynayan adam bunu yapmalı. Ama bazıları ondan 40-50 metrelik paslar atmasını bekledi demek ki. Del Solar da bu koşullarda takımda sadece bir sezon kaldı ve ertesi sezon gönderildi. Ofansif orta saha da oynayabilen, kaliteli bir oyuncu daha böylece harcanıyordu Beşiktaş'ta...
16. Falko Götz (Galatasaray)
Falko Götz, Galatasaray'a Köln'den gelmişti. Derwall'in yardımlarıyla Galatasaray kaliteli bir defans oyuncusuna kavuşmuştu. Yıl ise 1992'ydi. Doğu Almanya'nın Yugoslavya ile yaptığı maçta bilerek kırmızı kart yiyip, Batı Almanya'ya iltica ettiği için Dünya futbolunda tanınıyordu. Libero mevkinde oynayan Falko geldiği andan itibaren Galatasaray'da oldukça iyi oynamaya ve herkesin takdir ettiği bir defans oyuncusu olmaya başlamıştı. İleri çıkıp attığı goller de ayrı bir artısıydı. İki sene Galatasaray'da kaldı ve 1993-94'te şampiyonluk yaşadı. Kontratının bitimine 4 ay kala yeni kontrat isteyince, yönetim buna yanaşmadı. Bu yüzden Götz ile Galatasaray arasında gerilim başladı. Yöneticiler onur meselesi yapıp geri adım atmayınca, Bundesliga'ya geri dönmüştür. 3 sene daha aktif futbol oynamıştır. Yöneticiler yüzünden Türkiye'den erken kopmuştur.
15. Mattias Asper (Beşiktaş)
Asper, Daum'un isteğiyle Beşiktaş'a getirilmişti. Ama o dönem Beşiktaş iki yabancı kaleciye sahipti. Diğer kaleci kariyeri daha iyi görünen Thomas Mhyre'ydi. Daum'un tercihi Mhyre'den yana oldu. Ama bu karar kesinlikle yanlış karardı bana göre. Asper sonradan oyuna girdiği her maçta 2-3 önemli kurtarış yapıyordu. Mhyre ise adeta hatıraları ile oynuyor ve "kumbara" goller yiyordu. Daha sonra 2008 Avrupa Kupası elemelerinde bize hediye ettiği bir de gol var, onun için teşekkür ederiz. Ama Matthias Asper gibi, çok daha iyi bir kaleciyi harcattığı için teşekkür edemeyeceğim. Daum kaleci tercihini her zamanki gibi yanlış yaptı ve sonucunda Beşiktaş o sene ligde başarısız oldu ve Daum da başka bir takıma geçti. Asper de sezon sonunda Beşiktaş'tan ayrıldı. Sonra Daum gittiği Austria Wien takımında kimi transfer etmek istese beğenirsiniz? Mhyre'yi değil tabi, Asper'i. Madem Asper'i tercih ediyordun da niye oynatmadın yahu? Bunu hiç anlayamadım bugüne kadar. Beşiktaş kalesi son yıllarda takıma gelmiş en iyi kaleciyi kaybetti. Asper günümüz Rüştü'sünden, Hakan'ınından, geçmiş senelerde yer alan Runje'lerden falan çok daha iyi bir kaleciydi...
14. Sergiy Rebrov (Fenerbahçe)
Sergiy Rebrov Dinamo Kiev'in altın çocuğuydu. Shevchenko ile birlikte iyi bir eküri olan Sergiy, büyük transfer ücretleriyle Tottenham'a geçmişti. Burada 60 maçta 10 gol atması yeterli bulunmamış ve yıldız oyuncu ikinci sezonunun devre arasında Fenerbahçe'nin yolunu tutmuştu. Fener'in çalkantılı dönemlerinden birine denk gelen Rebrov ilk sene çok ahım şahım oynamasa da katkıda bulunmuştu. İkinci sene ise forvetten çok 10 numara'da, yani forvet arkası gibi oynatılmıştı, zaten Dinamo Kiev'de de böyle onardı. Araya bir sakatlık girdi. Sezon sonlarına doğru ise altın yedek oldu. Sonradan oyuna girdiği maçlarda oyunun gidişatını değiştirecek hareketler yaptı. Önemli goller kaydetti. Sezon sonunda gönderilmesi gündeme geldiğinde, Daum kalmasını isterim aslında ama yabancı kontejanı yüzünden gönderiyoruz gibi bir açıklama yapmıştı. O an için uygun karar gibi görünse de bir sezon daha kalsa, Dinamo Kiev'deki Rebrov'u görebilirdik gerçekten. Fener'den sonra West Ham ve Dinamo Kiev'de oynadı. Bir ön-eleme turunda Fenerbahçe'yi eleyen Dinamo Kiev'in ilk 11'inde taraftarlara çok çektirdi. İki maçta da iyi performans gösterdi. En son Rus Ligi'nde şampiyon olan Rubin Kazan kadrosunda yer alıyordu.
13. Ronny Johnsen (Beşiktaş)
Gönderilmesine en kızdığım adamlardan biridir Johnsen. 95-96 sezonunda Beşiktaş'a geldiğinde birçok "bilgili!" spor yazarı "bu adam topçu mu yahu" diye görüş belirtiyorlardı. Gösteriş ve istikrarlı oynamanın takdir görmediği bir ülkede futbol izliyoruz maalesef. Adam mücadelesini eder, topunu kapıp yanındakine atarsa, o kötü futbolcudur! İlle de 60 metre pas çıkaracak, rövaşata ile defanstan uzaklaştıracak. Aynı zamanda da kale içinden her maç beş tane gol çıkaracak! Bunları yapan buluyorsanız, o adam ya atlara verilen doping maddelerinden aldı, ya da dünya dışından geldi. Bunları yapamadığı için Johnsen takımdan gönderildi. Peki Johnsen kendine hangi takımı buldu? Manchester United'ı. Futbol dahisi kurt teknik adam Alex Ferguson onu kadrosuna kattı ve sıkça da şans verdi. 1996-2002 yılları arasında takıma kaptanlık bile yapan Ronny, daha sonra Aston Villa'da da başarılı oldu. Daha sonra iyice yaşlandığında Newcastle'a geçti. Orada bile başarısız olmadı. Defalarca Norveç milli takımı forması giydi. İşte bizim toptan anlayan o yazarlarımız da Ronny Johnsen'in gidişine kına yakmadılar maalesef. Hâlâ iddia edip dururlar bazıları "o adam nasıl Manchester'da oynadı anlamıyorum" diye. Anlamazsın tabi...
12. Kevin Campbell (Trabzonspor)
Kevin Campbell'ın Trabzon hikayesi de bana hüzün verir ve üzülürüm. Yıllarca Arsenal ve Nottingham Forest forması giyerek kendini kanıtlamış bir isimdi. Belki bir macera, belki de daha kuvvetli bir geri dönüş için Türkiye'ye geldi. Yırtıcı santrafor prototiplerinden birisiydi. Güçlü, hızlı ve seriydi. Gol vuruşları mükemmel değildi ama üç maçta bir gol atardı. Trabzon'a geldiği ilk sene vasat bir oyun çıkardı ama Trabzon onun için sabretti. Premier Lig'deki maçlarını takip ediyorduk daha önceden zaten. Sene sonunda tam açılmış ve goller de bulmaya başlamıştı ki, kulüp başkanı Mehmet Ali Yılmaz'ın densiz açıklamaları ile kulüpten soğudu. Mehmet Ali Yılmaz "Biz bunu Gol Makinesi diye aldık, çamaşır makinesi çıktı" ve "Bizim rengi bozuk bir yamyam oyuncumuz" var diye son derece yersiz ve sevimlilikten uzak açıklamalarından usandı (bunları söylerken espri yapıyorum sanıyor ve sırıtıyordu TV'lerde) ve İngiltere'ye geri döndü. Everton formasıyla iyi maçlar çıkardı. Türkiye'nin de hanesine yazılan bu ırkçı yakıştırmalar ise iyi bir oyuncuyu ligimizden kopardı. Yazık da oldu...
11. Mario Jardel (Galatasaray)
Mario Jardel Galatasaray'a Avrupa Gol Kralı ünvanıyla gelmişti. Porto formasıyla 125 maçta 130 gol atmıştı. 2000-01 sezonunda Türkiye'ye son UEFA Şampiyonu Galatasaray'a geldiğinde herkes büyük transferi konuşuyordu. Bonservisin bir kısmını Telsim ve Cem Uzan karşılamıştı. Galatasaray formasıyla Süper Kupa finaline çıktı, golünü de attı. Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynayan takımın forvetiydi. 24 maçta 22 gol atarak çok iyi bir performans gösterdi. Avrupa Kupaları ile birlikte 34 gole ulaşmıştır. Fakat yavaş olması ve oyunun büyük bölümünde kaybolması nedeniyle eleştirildi. Karısının eski bir porno yıldızı olması da Türkiye'de başını ağrıtan bir etken oldu. Takım adına istatistiksel olarak iyi işler yaptı ama günümüz futboluna uyulmayacağı düşünülüyordu. Benim görüşüm de bu yönde aslında. Jardel gibi durarak oynayan bir oyuncuysan, markajın kolay olur ve uzun vadede başarılı olamazsın. Yine de bunca yıl, bunca gol atan bir oyuncu gördermek de üzücü. O yüzden Galatsaray taraftarının taktığı lâkapla "Süper Mario Jardel"i listede orta sıralara koyuyorum. Galatasaray bu oyuncunun stilini biliyordu yada ününe kandı. Ya hiç almayacaktı, yada alıp kadrosunda tutacaktı. 35 gol attığı bir sezonun ardından takımdan uzaklaştırılmak haksızlık olsa gerek... Bu arada Jardel daha sonra gittiği Sporting'de 49 maçta 53 gol attı ama sonra sakatlanınca Ancona, Bolton, Newell's, Alaves, Goias, Beira-Mar ve Anorthosis gibi takımlarda hiç başarılı olamadı. Şu an Avustralya liginde top koşturuyor ve 31 maçta sadece 1 golü var...
10. Manuel Dimas (Fenerbahçe)
Yine çok kızdığım gönderiş hikayelerinden biri. Fenerbahçe'ye geldiği andan itibaren iyi futbol sergiledi Dimas. Portekiz milli takımının da sol bekiydi. Fuleli adımları ve iyi tekniğiyle işe yarıyordu. Ayrıca Juventus gibi bir dünya devinden transfer edilmişti. Ama o sene Fener yöneticileri Türk milli takımının iskeletini Fenerbahçe oluştursun hevesine girip, Ogün ve Abdullah'ı transfer ettiler, Dimas'a yol verdiler. Aynı mevkide oynayan Abdullah Ercan elbet iyi oyuncuydu. 3 sezon Fenerbahçe'de kaldı ve sadece son sezonunda iyi oynadı. O sezon da onu yolladılar. Dimas ise Standart Liege'ye gitti ve kariyerine orada devam etti. Portekiz milli takımının sol beki olmaya da devam etti. Standart Liege antrenörünün dediğini hatırlıyorum; "Fenerbahçe o kadar iyi bir takım mı ki, Dimas'ı istememiş" diyordu. Evet, o zaman Fener'i Avrupa'da pek tanıyan yoktu. Dimas ise gelmiş iyi yabancılardan biriydi. Haksız bir şekilde gönderildi.
9. Kennet Andersson (Fenerbahçe)
Kennet Andersson yıllardır Türk futbolseverin takip ettiği bir futbolcuydu. Dünya'da üç beş tane olan pivot santrafor modelindeydi. Hava toplarında etkili, fizik olarak kuvvetli. Fenerbahçe'nin Hakan Şükür'ü olmaya gelmişti. İlk sezonun ilk yarısında 10 gol kaydetti ve çok da iyi oynadı. Fenerbahçe taraftarı da onu sevmişti. Sonra ayağı kırıldı ve sezonu kapattı. İkinci sezon ise "eski Andersson değil, kötü oynuyor, gönderilsin" homurdanmaları mevcuttu. Aslında kötü falan oynamıyordu Andersson. Yine her hava topunu indiriyor ve mücadele ediyordu. Ama bizim basınımız ikinci sezonunda adama emekli muamelesi yapmaya başladı ki, çok da boğuşuyordu rakip defansla. Gitsin, gitsin dendi ve gitti. Şimdi ise hakkında "bir kısım sadece iyiydi" derken, bir kısım "yok yahu oynamadı hiç" diyor. Halbuki Andersson hep iyiydi. 73 maçta 19 gol atması yeterliydi onun için. Çünkü asistik forvetti ve defansı yoruyordu. Hava toplarında da etkiliydi. Millet istatistiğe takıldı. 34 yaşında gönderilmesi haklıydı belki ama yapılan eleştiriler haksızdı...
8. Tijiani Babangida (Gençlerbirliği)
Sen ki Gençlerbirliği'sin ve Babangida gibi bir adamı kadrona kiralamayı beceriyorsun. Babangida Şampiyonlar Ligi'ni alan Ajax takımının banko adamıydı ve fırtına gibi kanattan inerdi. Sağ kanatta daha iyi bir ofansif oynuncu düşünemezdiniz o senelerde. Gençlerbirliği'ne zaten Ajax'tan kiralandı. Belki de kendini bulması için. Babangida oynadığı maçlarda dört büyüklerde dahil herkesi dağıttı. Çok hızlı oluşunun yanı sıra, tekniği de fena değildi. Sezon sonunda Alex ile asist krallığını paylaşmıştı. Ama kiralık anlaşması bitince, Gençlerbirliği oyuncunun peşine düşmemeyi kararlaştırdı. Belki de İlhan Cavcav'ın esnaf zihniyetiyle "daha sonra para etmez bu" denmişti ve kulübe kazandırılmamıştı. 2001-02 sezonunda geldiği Türkiye'den sezon bitince ayrıldı. 2002 Dünya Kupası'nda Nijerya kadrosunda yer aldı. Gençlerbirliği onun kıymetini bilemedi. 29 yaşında oluşuna alandı. Ben onu daha fazla izlemek isterdim açıkçası...
7. Marijan Mrmic (Beşiktaş)
Mrmic, Aumann ve Fevzi fiyaskolarının ardından Beşiktaş'a gelmişti. Hırvat milli takımının ikinci kalecisi konumundaydı ama bence birinci kaleci Ladiç'ten daha iyiydi. Beşiktaş'a geldiğinde gerçekten çok iyi maçlar çıkardı. İki sezon boyunca 51 maça çıktı ve Beşiktaş kalesi döneminin en rahat sezonlarını yaşadı. İyi bir fiziği, kendinden emin bir duruşu vardı. Yeri gelince köşe kapatır, yeri gelince uçardı. Ama bazılarına çok da sempatik gelmedi, çünkü kaleci dediğin direkten direğe uçmalı, "artist" olmalıydı onlara göre. Mrmiç'i hiç anlamadılar, iyi kaleci olduğunu da anlamadılar ki, sadece iki sezon geçtikten sonra hiçbir hatası yokken Beşiktaş'tan uzaklaştırdılar. Toshack yabancı hakkını kaleye kullanmak istemiyormuş! Garip, adam son 10-15 yılda Türkiye Ligi'ne gelmiş en iyi kalecilerden biriydi aslında.
6. Emil Kostadinov (Fenerbahçe)
Kostadinov Fener'e geldiğinde büyük yıldızdı. Kariyerinde Bayern Münih, Deportivo ve Porto gibi zamanın kuvvetli takımlarının ismi vardı. Ayrıca 1994'te Dünya Kupası'nda dördüncü olan takımın forvetiydi. Bazen forvetin tam ortasında, bazen de sağ kanada yakın oynardı. Süratliydi, iyi çalım atardı ve de gol vuruşları da kötü değildi. Fenerbahçe'ye geldiğinde en büyük problem 3+1 yabancı kontejanıydı. Uche ve Högh'ü bozma riskini alamıyordu antrenör. Okocha zaten takımın yıldızıydı. Kabak burada Kostadinov'a patladı. Fenerbaçhe'deki zamanının çoğunu yedek kulübesinde geçirdi. 4-0 mağlupken ikinci yarıda oyuna girdiği ve hat-trick yaparak skoru 4-3'e getirdiği ama Fenerbahçe'nin kazanamadığı Trabzon maçı en akılda kalıcı maçıdır. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi maçlarında ise direk oynadı. Hatta şu efsanevi Manchester United galibiyetinde oynuyordu. Ertesi sene yabancı kontejanı 4 olarak belirlenmesine rağmen, Kostadinov yollandı. 28 lig maçında 8 gol atabilmişti ama kalitesini oynadığı her maçta gösteriyordu. İlk 11'de düzenli oynasa daha iyisini becerebilirdi. Sezon sonunda Fener onu Meksika'ya yolladı maalesef. Sadece taraftarına yeni transfer sunabilmek uğruna.
5. Brian Steen Nielsen (Fenerbahçe)
İşte hiç anlamadığım bir gönderiliş hikayesi de budur. Gerçi kendi istedi ama Brian Steen Nielsen kendine gerekli değerin verilmediğini düşüyordu. Danimarka milli takımında defansif orta saha görevinde bulunan bir oyuncuydu. Fenerbahçe'de ise o mevkide başarılı oyuncular vardı. O yüzden sol açık ve ender olarak da sol bek olarak görev aldı. Eksiksiz olarak oynadığı her maçta başarılı oldu. Rüzgar gibi kanada iner, sonra da geriye yerden bıraktığı paslarla çok iyi asistler yapardı. Sert de şutlar vururdu. Yine istikrar bizimkilere yaramadı. Satmaya karar verdiler nedense. Danimarka milli takımı daha bir sene önce Avrupa şampiyonu olmuştu. 1993'te Nielsen bize gelmişti. O takımın bir sene sonraki ilk 11'inde oynuyordu. Kalitesi Danimarka'da kabul edilmişti. Zaten Fenerbahçe'den dönünce yıllarca Danimarka milli takımında oynadı. 2002 Dünya Kupası kadrosunda bile yer aldı. Çok yaşlanıncaya kadar oynadı. Sol kanatı müthiş kullanan sarı fırtına Nielsen'in değerini bilemedik, küstürüp kaçırdık.
4. Federico Giunti (Beşiktaş)
Feederico Giunti çok önemli bir oyuncuydu. Milan'da yıllarca yedek bekledikten sonra Beşiktaş'ın yolunu tutmuştu. Başta ben de dudak bükmüştüm ama daha sonra izledikçe adamın kalitesini anladım. Ön-libero'da oynayan Giunti toplara, hem de ilk toplara sağlam basar, mümkün olduğunda mücadele ederdi. Pası, şutu da vasatın üzerindeydi. Ama en önemlisi bu adamın oyunu okuyuşu önemliydi. Zago-Ronaldo ve Giunti tandemi Beşiktaş'ın o sene şampiyon olmasını sağlamıştı. Nedense ikinci sezonunun sonunda o da gözden çıkarılmıştı. Süper bir adamdı bana göre. Ortasahaya bir defansif orta saha arıyorsanız, Giunti'den iyisi yoktu o dönem. Sebebini bilemediğim bir şekilde Brescia'nın yolunu tuttu. Belki de ikinci sezon kaçan şampiyonluğun etkisiyle yönetim bir değişim havası estirmek istemişti. Ama bu değişme kurban edilecek son adam Giunti olmalıydı. Beşiktaş Giunti'yi satarak kendi kuyusunu kazdı. O günden beri bir Ernst geldi ama o da Giunti değil.
3. Vioriel Moldovan (Fenerbahçe)
İşte bu adamın gönderilişini hiç anlamamışımdır. Viorel Moldovan Fenerbahçe'ye geldiği ilk senenin ilk yarısında sadece 1 gol atabilmişti. Ama ben iyi bir adam olduğunu anlamıştım. Çapraz koşularla defansı üstüne çekiyor, arkasından gelecek oyunculara büyük boşluklar yaratıyordu. Mücadeleci ve koşan bir oyuncuydu. Sezonun ikinci yarısında tam 18 gol atarak sezonu 19 golle tamamladı ve herkes o sezon boyunca Moldovan'ın adını konuştu. İkinci sezonunda da parlak performansını devam ettirdi. Baliç ile iyi bir forvet ikilisi oldular. 15 gol de bu sezon attı. Romanya milli takımının da banko santraforuydu. 1994 Dünya Kupası, 1996 Avrupa Kupası, 1998 Dünya Kupası, 2000 Avrupa Kupası ve 2002 Dünya Kupası boyunca da Romanya milli takımının santraforluğunu yaptı. Tüm bu başarılara rağmen nedense sezon sonunda Nantes'e satıldı ve Viorel gollerine orada da devam etti. Moldovan gol atmış diye haber gelir, Fenerbahçe'li olan ben de "ah be niye sattık şu adamı diye düşünürdüm hep". Sahi niye sattık biz bu adamı?
2. Felipe (Galatasaray)
20 kişilik listemdeki üçüncü Galatasaray'lı oyuncunun Felipe olması şaşırtıcı değil. Galatasaray Hagi, Popescu, Filipescu ile 5-6 seneyi kapadı zaten. Bu oyunculara diyecek lâf yok. Hepsi de el üstünde tutuldu. Ondan sonra gelenler ise listeye giremeyecek kadar kalitesizlerdi. Jardel'i satıp, alınan bir avuç yabancı forma giymeden gittiler. Skora değil, spora bakarsak Jardel'in gidişi haklı sayılabilir aslında. Ama Felipe öyle mi? Felipe geldiğinde kıvrak bilek hareketleriyle Galatasaray seyircisinin ilgisini çekmişti. Zaman zaman Brezilya milli takımında da oynayan oyuncu, Sergen'in Türk versiyonu olarak anılmaya başlamıştı. Ama bizim otoriter Fatih Terim ona pres yapma görevi verdi. Koşmayana yer yok felsefesini, pres yapmayana yer yok sanan Terim (ne hikmetse Colin Kazım'ı oynatıyordu milli takımda) onu harcadı bir anlamda. Çünkü bana göre Alex'ten daha iyi bir adam olabilirdi kalsaydı. Kaldığı kısa sürede iyi istatistiklere ulaşmıştı zaten. Bu adamı daha çok izleyebilirdik yani. Galatasaraylı pekçok dostum gidişine üzgün bu adamın. Kıymeti bilinmedi bence de...
1. Ariel Ortega (Fenerbahçe)
Listeyi yaparken 1 numaram banko belliydi. Fenerbahçe'li olmamla da bir alakası yok. Bu adam ki Messi piyasada yokken, Maradona'nın veliahtı kabul edilen adamdı. Üç Dünya Kupası'nda forma giymişti. 97 kez Arjantin milli olmuştu. Müthiş bir tekniği vardı. Karşı defansı hallaç pamuğu gibi silkeler, müthiş çalımlar basardı. Hızlıydı da. Belki de yerine oynayabilecek 10 tane adam varken, o Arjantin milli takımında 10 numaranın sahibiydi. O, Ortega'ydı. Benim de o dönemlerde en sevdiğim futbolcuydu. Geldiğinde havalara uçmuştum. Ama gelir gelmez, Lorant onu yedek bıraktı. Disiplinli Alman ya! Şampiyonlar Ligi ön-elemesinde Feyenoord'a karşı bile oynatmadı.Daha sonra Fener'e gelen, Feyenoord'lu Hooijdonk "anlaşılmazdı" diyor; "Biz o oynayacak, nasıl önlem alırız diye düşünürken, antrenörü onu oynatmadı." Daha sonra Ortega ligde oynadı. Her takım ona karşı iki markajcı verdi. Buna rağmen kötü oynamadı. Beklendiği kadar iyi gitmiyordu takım, o da biraz eski performansının altındaydı. Yine de kırmızı kart görmesine rağmen 1 de gol attığı 6-0'lık Galatasaray mağlubiyetinde kapıyı aralayan oyuncu olmuştu. Sürekli eleştiren basın ve biraz da kendi havai kişiliği yüzünden Ortega'yı kaybettik. Sadece 15 maç oynamış ve 5 gol atmışken, Ortega kaçtı ve geri dönmedi. Bu ne ona yaradı, ne de Fenerbahçe'ye. 1,5 yıl men cezası yedi. Bu süre içinde bocaladı ve alkolik olup tedavi gördü. Ama gidişinin en büyük sorumlusu onu sürekli yedek bırakan Werner Lorant'tı elbette. Adamı kaçırdık en sonunda. Hiçbir Fener taraftarı onu suçlamadı şimdiye kadar, suçu hep kendimizde aradık ve bunu yapmak haklıydık da. Sonuçta Ortega için yanlışlıkla (!) "Korkak Tavuk Ortega" diye pankartlar açan taraftar bizimkilerdi. Biraz daha suyuna gidilse, Hagi'nin Galatasaray için yaptıklarını Fenerbahçe için yapabilecek yeteneğe sahipti kesinlikle. Fener taraftarının içindeki en büyük yaralardan biridir Ortega.
Gözden kaçanlar olmuştur belki ama listem bu şekilde işte...
6 Eylül 2010 Pazartesi
SIRA SENDE SLOVENYA
2010 Dünya Basketbol Şampiyonası 2. tur maçında Türkiye, Fransa'yı 18 sayı farkla 95-77 yenerek çeyrek finale yükseldi.Ankara'daki grup maçlarını başarıyla geçen ve şampiyonada ilk kez İstanbul seyircisinin önüne çıkan (A) Milli Takım, ilk dakikadan itibaren taraftar desteğini arkasında hissetti. Ömer Aşık'ın pota altı basketiyle mücadeleye başlayan milliler, iyi savunmayla rakibine ilk 2 dakikada sayı şansı vermedi ve 2. dakikayı 5-0 önde geçti. Hücumlardan boş dönmeye başlayan milliler karşısında Fransa, De Colo'nun üçlüğüyle 5. dakikada skoru kendi lehine (8-7) çevirdi. Hidayet ve Ersan ile 10 sayı üreten (A) Milli Takım, alan savunması yaparak kalan dakikalarda rakibine sadece 6 sayı izni verdi.
Çeyreğin son hücumunu kullanan, ancak Ender ile sayı bulamayan Türkiye, 1. periyodu 19-14 önde geçmesini bildi.İlk çeyrekte olduğu gibi ikinci periyodun başlarında da top çalan ve hızlı hücumlarda bunları sayıya çeviren Türkiye, Ender'in üçlüğüyle farkı 10 sayıya (26-16) çıkardı. Milli takım, önde baskı kurup, rakibin oyun kurucusuna topu aldırmamaya çalıştı. Bunda başarılı olan milliler, rakibin boyalı alanda gömülmesine rağmen Sinan ile bunu deldi. Bu oyuncuyla üst üste pota altından sayılar üreten (A) Milli Takım, Oğuz ile pota altı basketlerini sürdürdü. Ersan ile bir de üçlük bulan Türkiye, 19. dakikada farkı 12 sayıya (40-28) çıkardı. 1.5 dakikada potasında sayı görmeyen milli takım, Oğuz'un basketleriyle farkı 15 sayıya çıkardı ve ilk yarıyı 43-28 önde kapadı.Türkiye, ilk yarıda 7 top çalarken, Fransa 9 üçlükten sadece 2'sini sayıya çevirerek, yüzde 22 gibi düşük bir oran yakaladı. (A) Milli Takım, boyalı alandan 22 sayı üretirken, 13 sayıyı da rakibin top kayıpları sonrası çıkardı.Milli takım, Hidayet'in üst üste üçlükleriyle Fransa'nın gardını 3. periyodun başında düşürdü. Her top için savaşan ve konsantrasyonunu kaybetmeyen millilerin, özellikle alan savunması karşısında Fransa çaresiz kaldı. 5 dakikada Fransa'ya sadece 3 sayı izni veren Türkiye, Ömer Aşık'ın basketiyle 25. dakikada farkı 27 sayıya (58-31) çıkardı. Türkiye, Ömer Aşık'ın son saniye basketiyle 3. periyodu da 71-45 önde kapadı.Son periyoda Ersan dışında yedek oyuncularla çıkan (A) Milli Takım, potasında üst üste sayılar gördü. Ancak 32. dakikada Semih'in smaç basketiyle kendisine gelen milliler, Cenk ile 33. dakikada en farklı skoru (80-52) yakaladı. Türkiye, rakibinin sadece ilk periyotta başa baş mücadele verdiği maçta 3 çeyrekte iyi savunmanın yanı sıra etkili hücumlar yaptı ve karşılaşmayı 18 sayı farkla 95-77 kazanarak, çeyrek finalde Slovenya'nın rakibi oldu.
Salon: Sinan Erdem
Hakemler: Pablo Alberto Estevez (Arjantin) xx, Jorge Vazquez (Porto Riko) xx, Luigi Lamonica (İtalya) xx
Türkiye: Kerem Tunçeri xx, Ömer Onan xx 7, Hidayet xxx 20, Ersan xx 9, Ömer Aşık xx 10, Ender xx 9, Sinan xxx 17, Kerem Gönlüm xx 2, Oğuz xx 9, Cenk xx 5, Barış xx 2, Semih xx 5
Fransa: De Colo xx 15, Batum xx 11, Diaw xxx 21, Pietrus xx 6, Traore x 4, Gelabale x 3, Koffi xx 5, Bokolo x 4, Albicy x 3, Mahinmi x 2, Causeur x 3, Jackson x
1. Periyot: 19-14 Devre: 43-28 3. Periyot: 71-455
Faulle Çıkan: 22.12 Mahinmi (Fransa)
DİEGO FORLAN DİYOR Kİ :
Marca gazetesine açıklamalarda bulunan Uruguaylı yıldız, "Altın Top ödülüne ben de adayım ve kazanmak istiyorum. Ancak oy kullanma imkanım olsaydı oyumu Xavi'ye verirdim. O bu ödülü sonuna kadar hak ediyor. Hem Barcelona'da hem de İspanya'da takımı için çok önemli işler yapıyor" ifadelerini kullandı . . .
5 Eylül 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)